29 Ağustos 2015 Cumartesi

Üç günlük dünyanın 3.günündeyim.
Dilime ilik açıldı,düğme dikildi. Deli raporu kulağıma zımbalandı sanki.
Kaderin uçumlu virajında nasibim ile, kısmetim çarpışıp havaya uçtu.
İki gözüm gibi birbirimize dikkatle bakıyorduk. Güzelliğin her şeyi gölgede bırakmıştı yine. İlahi bir ışık oyunu gibiydin. Gönül işleri bakanlığı heyetini katlettin. Benim aşkımı tedavülden kaldırmak kendi saltanatına start verebilmek için 22 kişiyi bir anda öldürdüm. Kim bilir sana ne yalanlar söylüyorum. İnan seni başkasıyla görmek,senin attığın dayakların yanında hiç kalır. Maktülleri diriltemem belki,fakat katillerin neşesini kaçırabilirim.
Seninle hayatlarımızı birleştirecektik. Sevinçten nice şarkılar söyleyecektik. Bu uzaklık sırasında cerrahın ölmemesi gerek.

Haberin olsun hayati tehlikenin o kaygan sırıtışını yakacağım.

23 Mayıs 2015 Cumartesi

               Gümüş Gün.


" -gelsin artık o sevdalandığımız çağ "


Bir tren istasyona yaklaşıyor. Usul usul düşüyor yapraklar,yazın içindeki sonbaharı soluyor tenim. Geçtiğim yerlere ilk yağmurlar düşmekte. Her göz kırpmasında farklı silüetler. Yastığım burnumda tütüyor. Evimi özlüyorum her saniye.
Anılarımın canlılığı istasyon boyunca beni yoruyor.
Her şeyden iki tane görüyorum uzaydan raylara.
Yorgunluğum ve özlemim. Nefesim boğuyor. 
Düşünüyorum.
Arkama döndüğümde "hiç" kalan şeyleri. Canlı-cansız ne var ise.
Adını bilmediğim, gezmediğim sokaklar; oturup bir çay içmediğim o kafeler bu zaman yolculuğundan sonra yanımda olacak dostlar gibiler. 
-

8 Nisan 2015 Çarşamba

             Dünyayı dengede tutabilmek için kalbine ağırlık ver



bir kitap indiriyorum kalbime
inanmayan varsa
geri dönsün.
bugün saat 12’de basın toplantım var, ne mikrofonlar uzanmış ne sorular
flaşlar patlamıyor ve terlemiyorum hiç, kimse salonu terk etmiyor
biri gelirse çok mühim şeyler anlatacağım, buz kesecek ortalık
insanlığı anlamak için insanlıktan çıkacağım, cinnetten cinayete
geçerken orada dur, ben devrim istemiyorum.
bir yumruğu havada öpmek gibi hedeflerim var, dövüşmemiz mümkün değil
meclisten çıkmayan haberler hayatımızı değiştiriyor, buna çok inan
sükûnet konusunda aldığım yolu küfre borçluyum, çıkış noktam
bu kapılar kafamı karıştırıyor, içeri mi dışarı mı, nereye döküldüğüm kimseyi
aslına bakarsan ilgilendirmiyor, o değil de devrim hiç istemiyorum.
ben niyeyse tenha bir sokak umuyordum, doğrusu şaşırttın
bu yarayı açabilmek için çok çaba sarf ettim, korunmak mühim
tabancanın sapını gülle donatsaydın, burda bi’ köy olurdu uzakta
keşke anlasan, kuşlarla hiç ilgim yok, hayat sıkılacağımız kadar uzun
olmasa da beni özleyebilirsin, ama devrim istemiyorum
keşke bunu anlasan.
A noktasından yola çıkan hızlı bir trenle G noktasına çarparsan
işimiz var, çünkü burada aşk mülkiyettir, Allah’ım ne fena
bunu yapmak istemezdim, söylemek de inan bana
çivi çiviyi yere indirse bile, asla devrim istemiyorum.
kalbimdeki ağrıyı saymazsam, bir şeyim yok
aşk, kanında ilerleyen iğnedir, bunu aklında tut
elbette devrim istemiyorum
bunu aklından çıkar.

21 Şubat 2015 Cumartesi

Bak bu benim!

                                     

Seni de satır aralarına doğru derhal süpürüp sildim!


-Temmuz.
Kuru cildim,genzimi yakan hava,eğri büğrü kaldırım taşları. Oturduğum benzin istasyonu parkında, buluştuğumuz saatlerde bekliyordum sabahları. Acımdan duramadığım zamanlar uyuduğun evlere yakın yerlerde konaklardım genelde.
Sanki yakın olmakla uzak olmak arasında nefes alıp veren bir sonsuzluktum.
Ayıldığımda annem aklıma geliyor ve geldiğim yolu hızlıca yürüyordum. Ararsa ne derim, nasıl anlatırım korkusu sarıyordu. Sonra o an birden senin de beni düşünmeni istiyordum.
Dudaklarımı yokluyordum aceleyle. Ağzımı dilimi zapt edemeyeceğimden korkuyordum. Belki sesim çıkmayacak bir daha. Adını telaffuz edemeyeceğim.
Düşünmekten düşünemiyordum, sensiz hayatımı kendi başına barındırmakta zorlanacaksam hayat; onların olsundu! 

günler,haftalar,aylar geçiyordu.

Bizi birbirimizden ayıran yollar çok kaygandı. Akıyor,kayıyor,sürükleniyor,yuvarlanıyor ve çabucak kavuşuyorduk. Yalvar Allah yalvar,zorla döndürürdüm yollarından. Ama sonra sen yaklaşırdın yine. Saçımdaki düğümleri usulca açar,özenle tarardın. Buklelerime şekil verir arada bir dalga geçerdin.
Gerçekler çok zordu.Sen çok zordun. Ben,zordum.



-Şubat.
O semtlerden sonra insanlardan kaçarak dolaştım durdum. Şafak söküşlerini makasladım kimi zaman. Bazen gün batımlarında içime doğru akıttım tuzumu.
' Artık hiçbir gün gelmeyecek,insanlar hiçbir zaman olmayacaklar,şiir hiçbir zaman söylenmeyecek ve onlar,insanlar hiçbir zaman...'
İnsanların karanlık,kapkara gözleri olacak,elleri yıkımı getirecek,veba gelecek. Herkesin içinde olan bir veba,herkese bulaşmış olan ve çok yakında silecek her şeyi.

Dinle. Benim göğe yükseliş becerim yok. Yükselişim içimdeki derinliklere doğru; ben bunu cehennemin en alt katında farkettim. Serin ikindilerde çürüdü ısırdığım dudağım. Çabalama.-








.

9 Ocak 2015 Cuma

                                            Fısıltı


Sensiz yapabileceğim yegane şey; devam etmek.
Beklerken umutsuzluk zincirlerini kırabileyim, korkunun ardında tomurcuklanan arzuyu izleyeyim diye.
Ve onu yansıtan aynama tekrar bakabileyim.
Sütunların yalnızlığında, odaların suskunluğunda bize ait gölgelere kavuşabileyim.
Ağlayabileyim göğsünde mutluluktan.
Rahatça sarılabileyim sen yanımda uyurken...
Yeniden...
Düşüneyim.
Seni,bizi...
Sabaha çıkamayacak hayallerimi.
Sensiz geçen saniyelerin bazen yüzyıllarca sürdüğünü biliyorum.
Bekliyorum ben.
Şu yüz adetlik peçete paketi bitmeden dönecektin. Yağmurluğumu hiç kullanmam gerekmeyecekti yokluğunda. Böyle olumlu yanlarını görmeyi deniyordum ayrılığımızın.

Yazın en sıcak günleriydi ben üşürdüm.
Yolda yürürken  kişileri uzaktan sana benzetirdim.
İlle de karşıdan gelmekte olan bir adamın saçı senin o ipek saçlarına benzemek zorundaydı. Ya da o kot ceketi...
Gelmedin.
Dualarım kesintisiz bir zikre dönüşene dek yalvarmaya başladım artık.
Gel,
Al beni buradan;
Gidelim yolumuza.
Senin alevler içinde terk ettiğim kışına,kendi baharımdan serin bir bahçe vereceğim.
Gel,çünkü bazen bu alem katmanlarında nesnelerin görkemli çekilişini izlemek yetmiyor sensizliğimi dindirmeye.
Mucizelerinde dön yaşamıma.
Üzerine döktüğün o çay lekelerini,en hamarat ellerimde yıkayacağım. Gel.
Gel bütün evlerden vazgeçeceğim.
Gel ki,uzun uzun baksınlar ardımızdan.

Kendime geldim sonra.
Nefesini çeker gibi çektiğim sigaram yine biterken aklım sana kaydı.
Senin geri dönmeme ihtimalin ilk kez bu yanmış eşyalar arasında avuçlarımı,şakaklarımı,sonra avuçlarımı yaktı.
Tutuşturdu saçımı,alnımı. Soluksuz kaldım.
"Geceyle gündüzün bir vaadi olmadı" diyordu bir ses.
Gökle yer arasında,dimdik ayakta,sayarken günlerini...
Seni bende dirilten,dudaklarımda büyüten.
Bildiğin ateşin yakmadığı bahçedeydim. Işığın kendini inkar ettiği koyu bir siyahlıktaydım.
Kendi kapanan bir dünyaydı bulduğum,iki büklüm.
Sonra birden; görmediğim halde gören birinin reflekslerini vermem bekleniyor benden.
Bunu nasıl yapacağım? Nasıl bakacağım gözlerine karanlığın?
Biraz daha kalamaz mıydın?
Belli ki yetişemedim.
Hatırla,sanki bin yılları birkaç saniyede devirdiğimiz hissine kapılırdık yan yanayken.
Ümit ediyorum durmaksızın. Umut,beni geleceğin ışıklarına açılan bir kapıya yaklaştırıyor.
Ama kapıyı açar açmaz aşağı düşüyorum.
Düştüğüm her katta, beni dallarına astığın ağaç biraz daha uzuyor.

Halbuki sen ne güzeldin!
Yılları sayardım yüzünde.
Çift yönlü yolları.
Uzun kumsalları,arıları.
Kelebekleri.
Şimdi olmadığın her yere ismini kazıyacağım defalarca.
Yeniden can vereceğim harflerine.
Merak etme.
Özlemeye devam edeceğim tepeden tırnağa.