Fısıltı
Sensiz yapabileceğim yegane şey; devam etmek.
Beklerken umutsuzluk zincirlerini kırabileyim, korkunun ardında tomurcuklanan arzuyu izleyeyim diye.
Ve onu yansıtan aynama tekrar bakabileyim.
Sütunların yalnızlığında, odaların suskunluğunda bize ait gölgelere kavuşabileyim.
Ağlayabileyim göğsünde mutluluktan.
Rahatça sarılabileyim sen yanımda uyurken...
Yeniden...
Düşüneyim.
Seni,bizi...
Sabaha çıkamayacak hayallerimi.
Sensiz geçen saniyelerin bazen yüzyıllarca sürdüğünü biliyorum.
Bekliyorum ben.
Şu yüz adetlik peçete paketi bitmeden dönecektin. Yağmurluğumu hiç kullanmam gerekmeyecekti yokluğunda. Böyle olumlu yanlarını görmeyi deniyordum ayrılığımızın.
Yazın en sıcak günleriydi ben üşürdüm.
Yolda yürürken kişileri uzaktan sana benzetirdim.
İlle de karşıdan gelmekte olan bir adamın saçı senin o ipek saçlarına benzemek zorundaydı. Ya da o kot ceketi...
Gelmedin.
Dualarım kesintisiz bir zikre dönüşene dek yalvarmaya başladım artık.
Gel,
Al beni buradan;
Gidelim yolumuza.
Senin alevler içinde terk ettiğim kışına,kendi baharımdan serin bir bahçe vereceğim.
Gel,çünkü bazen bu alem katmanlarında nesnelerin görkemli çekilişini izlemek yetmiyor sensizliğimi dindirmeye.
Mucizelerinde dön yaşamıma.
Üzerine döktüğün o çay lekelerini,en hamarat ellerimde yıkayacağım. Gel.
Gel bütün evlerden vazgeçeceğim.
Gel ki,uzun uzun baksınlar ardımızdan.
Kendime geldim sonra.
Nefesini çeker gibi çektiğim sigaram yine biterken aklım sana kaydı.
Senin geri dönmeme ihtimalin ilk kez bu yanmış eşyalar arasında avuçlarımı,şakaklarımı,sonra avuçlarımı yaktı.
Tutuşturdu saçımı,alnımı. Soluksuz kaldım.
"Geceyle gündüzün bir vaadi olmadı" diyordu bir ses.
Gökle yer arasında,dimdik ayakta,sayarken günlerini...
Seni bende dirilten,dudaklarımda büyüten.
Bildiğin ateşin yakmadığı bahçedeydim. Işığın kendini inkar ettiği koyu bir siyahlıktaydım.
Kendi kapanan bir dünyaydı bulduğum,iki büklüm.
Sonra birden; görmediğim halde gören birinin reflekslerini vermem bekleniyor benden.
Bunu nasıl yapacağım? Nasıl bakacağım gözlerine karanlığın?
Biraz daha kalamaz mıydın?
Belli ki yetişemedim.
Hatırla,sanki bin yılları birkaç saniyede devirdiğimiz hissine kapılırdık yan yanayken.
Ümit ediyorum durmaksızın. Umut,beni geleceğin ışıklarına açılan bir kapıya yaklaştırıyor.
Ama kapıyı açar açmaz aşağı düşüyorum.
Düştüğüm her katta, beni dallarına astığın ağaç biraz daha uzuyor.
Halbuki sen ne güzeldin!
Yılları sayardım yüzünde.
Çift yönlü yolları.
Uzun kumsalları,arıları.
Kelebekleri.
Şimdi olmadığın her yere ismini kazıyacağım defalarca.
Yeniden can vereceğim harflerine.
Merak etme.
Özlemeye devam edeceğim tepeden tırnağa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder